Fenerbahçe'nin olmayanları

Yıllarca Kadıköy'de yaşadım, son dönemde hele Kızıltoprak'ta, Saracoğlu'na 5 sokak mesafede. Maça saatler kala coşku başlar, gürültü evin salonuna dolar, golü bırak top orta sahayı geçtiğinde pencerelerin titrediği olurdu bir zamanlar. Son dönemde sadece trafik polislerinin kapattığı yollardan anlaşılır oldu maç günleri...

Şahsen tribünün o insanlığa meydan okuyan tarafını sevmem. Yarınlar yokmuşçasına birbirini yiyen, nezaketin yerin dibine girdiği bir hale bürünen insanların arasında kendimi çok dışlanmış hissederim ama bu maç günü coşkusu olarak kastettiğim şey başka. Heyecan, umut, hayal, biraz tedirginlik ama bolca cesaret, coşku işte, güneşin doğuşu gibi. Güzel hisler bunlar. Ve bu kavramlar sadece maç günü stadyuma doğru yola koyulan sivillerin hissettiği/hissedeceği duygular olarak kalmadığında, bir kulübün bütün bileşenleri aynı duygulara sahip olduğunda ortaya sinerji çıkıyor...

Bu sinerji kelimesi üzerinden geçmişe doğru bir mini yolculuğa çıkıyorum; tam nerede kırıldı bu zincir, tam olarak nerede Fenerbahçe kan kaybetmeye başladı, coşku nerede kayboldu? Karşıma başka kavramlar çıkıyor; -yanlış yorumlanan - profesyonelleşme, dikte ile oluşturulmaya çalışılan harmoni ve çok yanlış zamanda rasyonellik. Aslında biraz o malum seçime gidiyoruz... Bırakın Fenerbahçe'yi, türk futbolunu kurtarabilecek bir hikayenin ilk satırları yazılıyor diye doldurmuştu Yoğurtçu Parkı'nı yüzlerce akıllı adam. Neyse. 

Şimdi bu yukarıdaki kavramlar üzerinden bir şirket ile bir kulübün farkları üzerinden kendimce çıkarımlarda bulunacağım.

Profesyonellik

Şirket içinde görev tanımları bellidir, ilişkiler bellidir, kreativite sınırları bellidir. Yukarıdan aşağıya doğru azalan bir sorumluluk silsilesi içinde işler ilerler. Süreçler daha yavaştır, baskı vardır ancak nereden nasıl geleceği az çok bellidir. Profesyonelliği sindirdiğiniz ve buna uygun davrandığınız sürece geminiz ilerler. 

Bir futbol takımı içinde ise görevler değişken olabilir. Geniş bir kadro içinde bir maç yıldız, bir maç yedek, bir maç cezalı, bir sonraki maç sakat olabilirsiniz. Süreçler dengesizdir, ani gelişebilir, baskı çok taraflıdır ve bir gün en tepedeki sorumluluk sahipleri kadar yükü yüklemeniz gerekirken bir sonraki gün kuş gibi hafiflemiş de olabilirsiniz. Yoğun duygu geçişlerinin içinde profesyonelliği tek gerçek olarak merkeze koyarsanız kötü bir senaryoya doğru sürüklenmeniz kaçınılmazdır. 

Çok dışarıdan gördüğüm kadarıyla Fenerbahçe'de işler "profesyonelce" yürüyor. Sözleşmeni yaptın, paranı aldın, evet şimdi de işini yap. Futbol böyle bir iş değil maalesef.

Harmoni

Şirket içinde harmoni önemlidir ancak bunu mini bir departman içinde yaptığında da belli bir seviyenin üzerine çıkabilirsin. Aslolan ana aksların oturmuş olması ve genel hız/vizyon/planlama konusunda aynı yöne gidilmesi. Onun dışında kimsenin kimseyi tanıması vb tamamen detay kalır. Ana başlıklarda sorun yaşanırsa bu vicahi kavramlara yatırım yapılır ancak yine de sınırlıdır.

Futbol takımında ise harmoni hikayenin can damarıdır. Kadronun baştan sona harmoni içinde olması ve buna göre yaşaması gerekir. Bunun için profesyonel destek alınır, transfer edilecek oyuncuların uyum eşikleri incelenir, değerlendirmeler buna göre yapılır, kamplar vb buna göre ayarlanır. Harmoni içindeki oyuncu grubu takımı yüceltirken kendi de yükselir. 

Fenerbahçe'de herhangi bir harmoni olduğunu söylemek güç. Dışarıdan bakınca takımı yukarıya taşımanın aşılanmış bir bilinçten ziyade oyuncuların bireysel fikriyatları neticesinde ortaya çıkan bir sonuç olduğu izlenimine kapılıyorum şahsen. Takımda bir harmoni yok, oyuncu grubunun irili ufaklı çabaları var. Zaman zaman da yukarıdan bazı yönlendirmelerle "mış gibi" bir harmoni baskısı gün yüzüne çıkıyor.

Rasyonellik

Bir şirket için rakamlar, istatistikler, raporlar, projeksiyonlar önemlidir. Hayallere fazla yer olmaz, profesyonelliğin bir çıktısı olarak senaryolar üzerine çalışılmıştır ve hikayeler büyük oranda beklendiği gibi olur. Beklenmeyen hikayelerin çoğu da yine birileri tarafından planlanmıştır emin olun. Bilgisi geç paylaşılır ekseriyetle. O yüzden factlerle hareket etmek evladır.

Futbol takımında ise rasyonelliğin bir yerde sınırlanması gerekir. Momentum, kitleyi arkana alma, psikolojik üstünlük, rakiplere mesaj, taraftar etkileşimi vb vb çok farklı mekanikleri hareketlendirmenin. mümkün olduğu bir maçta rasyonel davranıp bir sonraki hafta çıkılacak önemli maçı düşünmek vb vb şeklindeki tezahürlerin tamamı hüsrana davetiyedir. Futbolda rasyonellik önemlidir ancak tek önemli olan şey değildir. 

Fenerbahçe için yıllardır burada da bir çıkmaz söz konusu. Kendi evinde Sivas'ı yense şampiyon olabilecek takımın Sivas'a kaybederken 90 dakikayı kartsız bitirip uzatmada 2 sarı kartla maçı noktalaması fazla rasyonelliğin bir ürünüdür bana göre. Keza bitmiş sezonda Galatasaray deplasmanında yine kupa finalini düşünür gibi ya da lig bitti zaten der gibi sahada pasif bir oyun oynamak aynı şekilde over rasyonelliğin bir ürünü olsa gerek -bence-

(maçkolik / 11/05/2021 | Süper Lig | 41. Hafta)

Hikaye Fenerbahçe için toparlanacak düzeyde değil. Zira üst akıl bu hikayeyi tek bir açıdan değerlendirip hep o alana yatırım yaparak götürme eğiliminde. Futbol, hele ki Türkiye'de futbol çok fazla aksı olan ve her birinin hatrı sayılır bir özgül ağırlığı bulunan dev bir mekanizmadır. Değişim isteyen de, stabil kalmak isteyen de, Don Kişot olmak isteyen de, dengeleri değiştirmek isteyen de önce mevcudu iyice analiz edebilmeli ve hangi gerçeğin üzerine aksiyonlar alacağını bilmelidir. Kitapta yazan ezberlerle hareket ederek sadece yeni bür hüsrana daha davetiye çıkarılır yoksa gelecek sezon. Kitapta bu arada Moneyball yazar ama duygular yazmaz, onları sen farkedip çıkarırsın okudukça. Kitapta "iyi hocayı tam yetkiyle getir" yazar ama "hocanın güçlü yanlarını öne çıkar, zayıf yanlarını da backupla" yazmaz. Kitapta "taraftarla aranı iyi tut" yazar ama "taraftarı, onların duygularını öldürmeden kendine yaklaştır, aranı iyi tutmaya çalışırken onları yönetecek kadar ileriye gitme" yazmaz, o sınırı senin farketmen gerekir...

Velhasıl, yanlışlar çok, bir de kavramsal olarak özet geçeyim kendimce; 

Fenerbahçe'de pozitif bir soyunma odası kimyası yok. Mevcut kimyanın bütün camiaya nasıl yansıdığını görüyoruz. 

Fenerbahçe'de bir takım/oyun omurgası yok. Her 6 ayda bir yeni bir hikaye yazılıyor ve önceki hikayenin bazı kahramanları doğal olarak pasife çekiliyor.

Fenerbahçe'de bir bayrak adam eksikliği var yıllardır. "Fenerbahçe X'tir" dedirtecek oyuncu yokluğu bana göre büyük problem. Rakipler için de, taraftarlar için de farklı tanımlansa bile o X gemiyi en son terkeden kişi olur. Ayakta tutar, bedel öder, yük taşır, takımın taraftarıdır aynı zamanda. (Bugünkü kadroda kaç kişi gelecek sezon ayrılırsa takımı destekler sorusunun cevabını düşünün.)

Fenerbahçe'de yıldız oyuncu yok yine yıllardır. Yıldız adayları var, tahammül edilmesi beklenen oyuncular var, doğal olarak eleştirilmeyen performans yok, winner karakterli oyuncu yok, sanıyorum Moneyball metametiğinin en büyük handikapı. Bu matematiği bozan tek kişi Mesut'tu, o da bekleneni -aslında beklendiği gibi- veremedi. Tribünle sinerji için öncelik bu. (2022-23 formalarını İrfan, Ferdi, Mert Hakan tanıttı)

Fenerbahçe'de taraftar sayısı, hele ki futbolu bilen taraftar (seyirci değil taraftar) sayısı iyice azalmış durumda. Pozisyonlara verilen tepkiler, atak başladığını idrak edemeyen, savunmacıya doğru sufleyi veremeyen, kaleciyi yükseltemeyen, rakibin golü gelene kadar izleyip, golden sonra reaksiyonu kendi oyuncusuna yönlendiren bir taraftar profili mevcut. Bunu sakın başarısızlık geldikçe tabi oluyor böyle diye yorumlamayın, işin çıkış noktası temaşa izlemeye gelen taraftar profili. İngiliz stadyumlarına sadece şeklen özenilen ve işin özünü tamamen kaçıran koca bir grup insan. Ve gerçekten de futbolu bilmiyorlar...

---

Fenerbahçe yıllardır başarıya aç. Eldeki çıktılara göre bu iş daha böyle devam edeceğe de benziyor. Ama en başta ne demiştik, futbolda rasyonellik önemlidir ama o kadar da önemsememek gerekir. :) Gelecek sezon bir bakmışız...

Comments

Popular Posts