Bir futbolcunun transfer hikayesi üzerinden işyerinde çalışan memnuniyeti

Bir süredir Kerem Aktürkoğlu'nun Benfica'da yazmaya başladığı hikayeyi izliyoruz. Bir oyuncunun yeni bir kulübe transferi ana konu. Fakat alt başlıklarda iş dünyasına yönelik detaylar barındıran çok fazla şey var.

Hayatında ilk kez ülke dışına "çalışmaya" giden bir oyuncu Kerem. Portekiz gibi -görece- çok da detaylarına vakıf olmadığımız bir ülkede yeni bir hayata başladı. Eylül ayının başında gitti Benfica'ya, 1 ay bile olmadı diyebiliriz, transferin son günlerinde milli takım kampı devam ederken hızlıca Portekiz'e gitti, imzayı attı, kampa geri döndü. Milli aranın ardından da yeni takımına katıldı. Takıma direkt monte edildi ve ayağının tozuyla kesintisiz skor katkısı vermeye başladı. 

Bunun futbol odağında nasıl olduğuyla ilgili teknik çıkarımlar çokça yapıldı, olaya futbol ekseninden ziyade iş/işyeri odaklı bakarak buradan nasıl dersler alabileceğimize ilişkin bir şeyler karalama ihtiyacı hissettim. 

Teknik olarak Kerem iş değiştirdi. Yeni bir ofiste, yeni bir yöneticiyle, yeni hedefler doğrultusunda, yeni çalışma arkadaşlarıyla yeni bir hikayeye başladı. 

Öncelikle yeni işyerinin Kerem'i neden transfer ettiğine bakalım ve bunu yine "iş" odağında okuyalım. Kerem pozisyonunda iyiydi ve öne çıkan özellikleri vardı. Uzun bir gözleme tabi tutuldu, çıktıları incelendi, yeni şirkete sağlayacağı katkıya ilişkin analizler yapıldı. Kerem'in mevcuduyla birlikte potansiyeline de bakıldı, yeni işyerine bugün yapacağı katkıyla birlikte yarınlarda neler yapabileceği de göz önünde bulunduruldu. Sonrasında Kerem'in çalışacağı pozisyonun diğer pozisyonlarla olan etkileşimi de değerlendirildi, hangi departmandan ne alır, oraya ne verir, yeni şirketin hedefleri doğrultusunda sağlayacağı katkı nedir, potansiyeli nedir gibi bir sürü sorunun cevabına bakıldı. Kerem'in iş disiplini de göz önünde bulunduruldu, sürekliliği nasıl, uyumu nasıl, kriz anlarında nasıl kararlar veriyor, ne kadar duygusal, ne kadar agresif. 

Tüm bunların ardından bir headhunter vasıtasıyla Kerem'le temas kuruldu, gerekli görüşmeler yapıldıktan sonra bir paket hazırlandı, finansal sorunlar da çözüldükten sonra Kerem yeni şirketiyle sözleşme imzalamaya hazır hale geldi ve apar topar gittiği Lizbon'da hızlı ama iyi tasarlanmış bir imza töreni ile yeni şirketiyle anlaşmayı yaptı. 



Transfer tamamlandıktan sonra sıra "iş"e geldi. Artık çalışma vakti. İyi bir çalışma ortamı oluşturabilmek ve Kerem'den beklenen maksimum verimi alabilmek için en kritik evre oryantasyon evresi. Hoş geldin, burası masan, bu da bilgisayarın demeden önce ondan beklenenleri ona en doğru şekilde anlattılar. Bunu yaparken iş dünyasında sıklıkla göz ardı edilen bir şeyi de kesinlikle atlamadılar, Kerem'in neler beklediğini de göz önünde bulundurdular. Kerem'in en iyi şekilde çalışabilmesi için gerekli olanları planladılar, tasarladılar, ona sundular ve en önemlisi birlikte çalışacağı herkesin de aynı özveriyle Kerem'in oryantasyon dönemini iyi geçirmesi için seferber olmalarını sağladılar. Kerem'in bir başka bir projede birlikte çalıştığı ve aynı dili konuştuğu Orkun'u da bir nevi Kerem'e buddy olarak atadılar. 

Kerem bu ortamda çalışmaya başladı ve Kerem'e verilen iş kesinlikle onun yetkinliklerinden en iyi şekilde faydalınabilecek bir işti. Şimdiye kadar onun kariyer basamaklarında ilerlemesini sağlayan yetkinliklerini ön plana çıkaran, onun zayıf yönlerini ise diğer departman temsilcileri tarafından kapatan bir mekanizma kuruldu. Kerem bu yeni şirkete başlamadan önce yapılan analizler, değerlendirmeler, veriler neyi işaret ettiyse burada Kerem'e o minvalde bir çalışma ortamı hazırlandı, hedefleri de ona göre verildi.

Evet bütün bu hikayenin görünür kısmı son bir ayda yaşandı ama bir aylık periyodun verimli olabilmesi için çalışmalar çok uzun zaman önce tasarlandı, planlandı, uygulandı ve sürdürülebilir bir yapı içerisine Kerem monte edildi. Tüm bunlar olurken de bütün sistem makine gibi işledi. Kerem'e başarılar dileyerek şimdi iş dünyası özelinde çuvaldız kısmına geçelim.

Her yeni iş, yeni bir heyecan. Her terfi bir mutluluk çalışan için... Peki ya işveren tarafı? Aynı heyecanı hissediyor mu, hissettiriyor mu? Öyle ya da böyle bir maliyeti de beraberinde getirecek bu yeni birlikteliğin en verimli halini ortaya çıkarabilmek için yeterince ön hazırlık yapılıyor mu? Ön hazırlıklar, ön değerlendirmeler ne kadar gerçekçi? Ne kadar doğru analizlerle bir pozisyon kapatılıyor? Kişi birlikte çalışacağı diğer arkadaşlarından ne kadar haberdar? Ondan beklenenlerle onun yapabilecekleri ne kadar örtüşüyor? Oryantasyon süreci dediğimiz şey ne kadar ciddiye alınıyor? Bir sürü soru ve soru işaretiyle dolu dipsiz bir kuyu burası. Son yıllarda sıkça telaffuz edilen işveren markası, çalışan memnuniyeti vb gibi kavramların altının dolmaya başlaması güzel ama merkezde insanın olduğu bir ekosistem için yolun daha çok başında olduğumuzu da itiraf etmemiz gerekiyor.

Özetleyelim, yeni bir çalışanı işe almak, yeni bir işe başlamak bir Linkedin postundan çok daha fazlasıdır. Şakaya gelmez, gerçeklerden korkmadan, eksikliklerin üzerine giderek şirket verimliliğini, çalışan memnuniyetini ve iş kalitesini artırmak mümkün. 

Saygılarımla, iyi çalışmalar. :)






Comments

Popular Posts